Bu nedir herkes üzgün kalbi kırık, biraz neşeniz yerinize gelsin be ahali! Buyrun yazmış olduğum fantastik dünyaların kahvehane fıkraları.

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Kirazlı diye bir ülke varmış. Bu ülkenin toprağı bereketli, kirazları pek tatlıymış. Halkı çalışkan, ekinler bol, herkes keyifli yaşayıp gidiyormuş. Derken, Kral Oswald’ın hükümdarlığının yedinci yılında bir kuraklık başlamış. Ne yağmur yağıyor, ne de kirazlar kızarıyormuş. Ekinler kurumuş, halk perişan. Kral Oswald da bakmış işler kötüye gidiyor, hemen danışmanlarını toplamış.

Saraya kimler gelmemiş ki! Büyücüler muskalar yapmış, rahipler dua etmiş, bilginler eski kitapları karıştırmış ama yağmurdan eser yok. Günler günleri kovaladıkça, saraydakiler birbirlerine bakar olmuşlar. Haliyle, baktıkça daha da kurumaya başlamışlar.

Bir gün, uzak diyarlardan yaşlı bir keşiş çıkagelmiş. Sakalı yerlerde sürünüyor, ayakta zor duruyormuş ama sesi pek gür çıkmış: "Majesteleri," demiş, "bu kuraklık doğurganlık tanrıçasını unuttuğunuz için başınıza gelmiş. Bir ritüel yapmazsak bizim kirazlar yalan!"

Kral merakla sormuş: "Ee ne yapacağız?"

Keşiş ciddiyetle: "Unutulmuş Ritüeller arasında kura çekeceğiz, ama bunu kraliyet asanıza yaptıracağız!" demiş.

Danışmanlar ve hizmetliler hemen koşmuş, delikli kutular getirmişler, kuraları atmışlar içine. Kral’ın boncuklu asası havalanmış, parlamış durmuş ve sonunda doğru deliği bulmuş.

Keşiş kurayı açıp okumuş "Majesteleri, kura diyor ki: Kral ve Kraliçe, sarayın bahçesindeki en yaşlı kiraz ağacının altında, dolunayda el ele tutuşup üç kez dönecekler. Sonra Kral asasını toprağa dikip, Kraliçeyle beraber etrafında dans edecekler. Dans ederken de şu tekerlemeyi söyleyecekler:

'Ey tanrıça, bak garibanın ahına Su ver bizim kirazlara Kral asayı dikti toprağına Bereket ver yuvalara!'"

Kral kaşlarını çatmış: "Bu kadar basit mi yani?"

Keşiş gülümsemiş: "Elbette değil efendim. Dans bittikten sonra... şey... nasıl desem... Kraliçeyle beraber ağacın arkasına geçip tanrıçaya duanızı edeceksiniz!"

Danışmanlar yine gülüşmeye başlamış. İçlerinden biri dayanamayıp: "Majesteleri, anlaşılan asanız bu sefer ağaç arkasında iş görecek!" deyivermiş.

O gece, kral kraliçeyi alıp kiraz ağacının altına gitmiş. Önce el ele tutuşup üç kez dönmüşler, sonra tekerlemeyi üç kez söyleyip dans etmişler. Ve son talimat gereği ağacın arkasına geçtiklerinde bir anda dualar eşliğinde gök gürlemiş, yağmur şırıldamış!

Ertesi sabah halk sokaklara dökülmüş, yağmurun altında sevinç çığlıkları atıyorlarmış. Kral da balkona çıkmış, göğsünü gere gere: "Tanrılar bize merhamet etti!" demiş.

Tam o sırada kalabalığın içinden yaşlı bir kadın seslenmiş: "Ee majesteleri, sonunda kraliyet asanız doğru deliği bulmuş!" diyivermiş

Kral ne desin, başını onaylarcasına sallamış: "İyi ki bulmuş, yoksa bizim kirazlar hayal!"

Sonra kralın eli keyifle arkasına gitmiş ve boncuk bezeli asasını çıkarıp göğe kaldırmış "Bundan sonra her yedi senede bu gün Kiraz Bayramı olarak kutlanacak!" demiş. Böylece her yeni yılda bir Kiraz Bayramında zaman zaman yarışmalar bazenleriyse turnuvalar yapılmış. Kazananaysa boncuk verme geleneği başlamış bulunmuş